7 Temmuz 2012 Cumartesi

Adı incir ağacında gizli…

Antalya'dan yola çıkıp, sıkıcı şehir trafiğinden sonra deniz kıyısından süzülerek, çamlar arasında seyahatinize başlarsınız. Bir yanınızda Akdeniz'in berrak suları, bir yanınızda yamaçlardaki çam ağaçları. Eğer yolculuğunuz yaz aylarına denk geldiyse, ağustos böceklerinin şarkıları arasında hızla ilerlersiniz. Yolculuğun tadını doyasıya güzellikler arasında devam ettirirken, Beldibi, Çamyuva derken Kemer’desiniz. Dünyanın tanıdığı Kemer'de isterseniz kısaca bir turlayın.

Yaşamakla bitmeyen yolculuğunuza, yine çam ağaçları arasında kuş sesleri ve rüzgârın çamların iğne yapraklarında oluşturduğu hışırtılarla devam edersiniz. Tarihi yerlerle dolu olan bu sahillerde binlerce yıl öncesine giderek, küçük ufuk turları yaparak denizin ferahlatıcı serinliğine kendinizi bırakırsınız.

Adını incir ağacından alan kasabaya hızla ilerlerken, yol kenarlarında bulunan bir yandan çınar ağaçları, bir yandan incir ağaçları, bir yandan da nar ağaçları size eşlik eder. Nihayet bir yere gelirsiniz ki buradan aşağıya baktığınız zaman beyaz bir göl görürsünüz. Kendinize sorarsınız…

-Aralarına yeşilliğin serpiştirildiği bu gölün adı ne acaba?

Ama dikkatle bakmaya devam ederseniz buranın bir sera gölü olduğunu görürsünüz. Soframıza her gün misafir olan, kimilerin çıkıp hormonlu dediği, kimilerinin de hormonsuz dediği domateslerin, biberlerin, hıyarların yetiştirildiği seraların oluşturduğu göl…

Burayı bölgede yaşayan halk "Şahin Tepesi" olarak isimlendirmektedir. Ulaşım aracımıza binip hafif kıvrımlı yoldan aşağılara doğru inerken bir ilçeye gelirsiniz. Burası "Sera Gölü"nün büyük çoğunluğuna sahip olan seracılığın başkentidir.

Kumluca…

Sokak aralarında köylülerin alışveriş yaptıklarını görürsünüz. Onlarla yan yana dolaşırsınız ki eğer mevsim yaza yakın baharsa, aralarında şöyle konuşmaları duyarsınız:

- Bugün piyasa okundu mu?

- Okundu. Biber 30 Krş, domates 50 Krş…

- Bununla para mı kazanılır? Yine zarardayız…

Kumluca'dan direkt yolunuza devam edecekseniz, hangi yolu takip edeceğinize karar vermelisiniz. Yol seçiminde yön levhalarını takip ederseniz bilin ki bazı güzelliklerden maruz kalacaksınız. Çünkü bu yol boyunca farklı turunçgil türlerinin çiçek kokuları arasında yolculuğunuza devam edeceksiniz. Eğer güneyden, yani sahil yolunu takip edecekseniz de bu sefer başka bir güzellik sizi beklemektedir.

Kumluca'nın merkezinden güneye doğru yol aldıkça deniz kokusu burnunuzu şenlendirecektir. Yolunuzdan ilerlerken sol tarafınızda nazlı nazlı dalgalanan Akdeniz'in berrak sularını göreceksiniz. Kumla deniz dalgalarının yapmış olduğu raksı imrenerek uzaktan seyredersiniz. Sonra okaliptüs ağaçları arasında devam eden yolculunuz sırasında sırasıyla Hasyurt, Sahilkent yer bildirim levhalarını görürsünüz.

Deniz boyunca devam eden yolculuğunuza bir de sağ tarafınızda yer alan portakal bahçeleri eşlik eder. Bir tarafınızda yemyeşil bahçeler bir tarafınızda masmavi deniz…

Eğer gece yolculuğu yapıyorsanız, gitmiş olduğunuz yolun tam karşısında dağın yamaçlarında ışıl ışıl bir yerin size selam vermekte olduğunu görürsünüz…

Burası Finike…

Adını incir ağacından alan kasabaya gitmek için gözünüz incir ağacı aramakta ise de göremezsiniz. Yolun sağında bulunan belediye binasından sağa dönersiniz ve portakal, limon, mandarina çiçeği kokusu içinde kasaba içine doğru yol alırsınız. Sonra, hem bir köy hem bir kasaba havasında olan İncirağacı’na varırsınız.

Kasaba içinde ilerlerken mahallelerin hep birbirine benzediğini görürsünüz. Yol kenarlarında meyve ağaçları, çiçekler ve yol kenarında oturan yaşlılar sizi izler. Yaşlı birine yaklaşıp sorduğunuz zaman buranın adının eskiden İncirağacı Köyü olduğunu, ancak şimdiki isminin Sahilkent olduğunu söyler.

Mahalle aralarında dolaşırken değişik meyvelerin tadına bakmak istersiniz. Bazen bir incir, bazen bir portakal, bazen de bir dut meyvesi…

Yol kenarlarında ara ara farklı incir meyvelerinin bulunduğu ağaçları görürsünüz. Kimisi siyah, kimisi mor…

Dağın eteklerinde çam ağaçları size bakar ve dağın yamacına vardığınız zaman tarihle yüzleşirsiniz. Yüzyıllar öncesinden kalan mezarlar, anfi tiyatro. Bunları dolaşırken "Zengeder" denen kaynak suyuyla karşılaşırsınız. Onun suyuyla serinlerken kana kana da içmek istersiniz.

Bu şirin kasabanın güzellikleri tarihle ya da meyve bahçeleri ile de kalmaz. Geldiğiniz yere yani sahil şeridine çıktığınız zaman, denizle yüzleşirsiniz.

Tertemiz Akdeniz'in sularına ayaklarınızı daldırır, incecik kumların ayaklarınıza yapmış olduğu masajın tadını çıkarırsınız. İster yüzersiniz ister güneşlenir…

Konaklamak için tercihiniz de çoktur. Eğer fazla kalabalık olmayan bir pansiyon isterseniz yeşillikler arasında misafirlerini bekler. Eğer ben lüks bir otelde kalmak isterim derseniz oda mevcuttur. İster beş yıldızlı bir otel, ister havuzlu bir motel, ister küçük şirin bir otel yada pansiyon…

Bu bölgenin insanlarının sıcacık ilişkilerinden, ilgilerinden kendinizi ayırmak isterseniz, sizi bekleyen şirin İlçe'ye ulaşıp masmavi koyların komşuluğunu yapan kıvrım kıvrım yollardan giderek, güzelliklerin yaşamaya devam edersiniz…

Buraları yaşamaya ne dersiniz?

Not: Bu yazı günümüzden yıllar önce www.kahvemolasi.com da yayınlanmıştır.

2 yorum: